24 Mayıs 2011 Salı

Buralar benimdi bir zamanlar: Hepsi Meleğim için

Buralar benimdi bir zamanlar: Hepsi Meleğim için: "Yine ben ..Aslında bu sefer ne yazacağıma dair bir fikrim yok .Sadece yazmak istedim belki paylaşmak, kendi kendime konuşmak bile işe yarar ..."

22 Mayıs 2011 Pazar

Sokak Şairi

Taksim- İstiklal Caddesi'nde fal baktırma niyetiyle (ki bunu hep yaparım) aşağıya doğru iniyordum .Sonrasında da hayatımın varlığıyla sinemaya gitmek gibi niyetimiz var .Her neyse bunlardan size ne?

Neyse efendim öyle iniyorum aşağıya doğru her şey bildiğimiz gibi .Mağazalar, cafeler ve her çeşitten insan ..Öyle boş boş etrafıma bakınırken kibar bir ses geliyor yanımdan ''Şiir sever misiniz?'' .Ben ki yazıları, şiirleri, romanları, denemeleri çok severim ama dönüp bakmak gibi bir düşüncede bulunmadım ama şiiri çok severim aslında diye de sesli düşünmüşüm meğerse farkında olmadan o an .Ve aynı ses ''Şiir sevdiğinizi duydum sanki?'' diyor .Artık konuşmam gerektiğini düşünüyorum ve ''evet'' diyorum .Demiş olmama seviniyorum şimdi ..

Öğreniyorum ki ''Sokak Şairi'' diye anılıyormuş, Yücel Yarımbatman ..Maliye okumasına rağmen şiir tutkusu sayesinde kendi kitaplarını çıkarmış ve sokakta bir çantasıyla, elinde kitaplarıyla şiirlerini tanıtıyor onu dinlemesini bilene .O kadar kibar o kadar konuşmasını bilen bir insan ki sizi konuşmasıyla bile etkileyebilir .2 kitabını da aldım .Biri ''Bir Kadın Bir Sokak Bir Kent'' diğeri de ''Sustukça'' ..

Kendi adıma diyorum ki bayıldım şiirlerine, şiirlerin içindeki o yaşanmışlıklara, gerçeklere bir o kadar da hayale uzanan sözlere, içinde herkesin bir parça kendini hissedeceği sayfalara ..

''Sustukça'' kitabının sonunda yazdığı Aşk adına yazılmamış her şiirin mürekkebi dağılır sözü içinse; Shakespeare'e kafa tuttutğum sözlerden biri ama İngilizlerin haberi yok, diyerek gülümsetiyor .

Yolunuz düşerse ve ''Sokak Şairi''ne rastlarsanız, bir parça keyiflenmek için gidin yanına .Emin olun vaktiniz boşa geçmeyecek .

''Aşkın dili olmaz sevgili dilsiz aşklar içine atar acıları..''


''Ne zaman ellerimi bir üşeme alsa ellerim gelir aklıma ellerin tenimin baharıdır unutma''

Sokak Şairi ..

18 Mayıs 2011 Çarşamba

Ben Bu Yazıyı Kendim İçin Yazdım

Yazacağımın başlıkla yine uzaktan yakından bir alakası yok .Belki vardır bilemiyorum .Okuduğunuzda buna siz karar vereceksiniz.
-Artık başla da ne olduğunu anlayalım ona göre bir şeyler deriz- diyorsunuz değil mi içinizden ?Haklısınız bence de.

Bana çok ilginç gelen bir kavramdan bahsedeceğim size .Baba ..
Sizce nedir bu ''baba'' ?Nasıl bir şey ?Yenilir mi ?İçilir mi ?Süs gibi bir şey mi ki ?Sanırım hiçbiri değil di mi ?Bilemiyorum ben nasıl bir şey.
Hayal meyal gözümün önünde canlanan şeyler dışında .

Kimse bu dünyaya kendi isteğiyle gelmiyor, ailesini seçemiyor .İşte bu yüzden bazı insanlar doğuştan şanslı veya şanssız olabiliyorlar .Bizi bu dünyaya getiren bir kadın ve bir erkek .
Anne ve baba diyoruz bunlara .Onlar istiyorlar ve biz oluyoruz onlardan bir parça olarak .İstiyorlar istemesine de becerebiliyorlar mı peki ?Sadece seviyorum demek yetiyor mu ebeveyn olmaya ?Tabiki hayır değil mi ?

Anne-baba olmak her şeyi göze almak demek oluyor .Size muhtaç olan birisine, kendi parçanız olan birisine, evladım dediğiniz birisine gözünüz gibi bakmanız demek oluyor .
Evet dedim ya bazıları doğuştan şanslı oluyorlar.Onları büyük bir heyecanla bekleyen bir kadın ve bir erkek, aralarına bir bebek alarak anne ve baba oluyorlar .Hakkını vere vere ama .Gerçekten çok severek ve sevgilerini göstererek .

Bazılarıysa benim gibi oluyor galiba ..
8 mayıs günü doğduğumda kim beni nasıl bekliyordu bilmiyorum .Mutlulardı belki de .En azından neşe getirecektim evlerine .Belli bir süre öyle oldu aslında ya da ben öyle sandım çocuk aklımla ..
Annemden çok babamı severek büyüdüm .Bana oyuncaklar alırdı hatta beni o yıkar, o altımı değiştirirmiş .Pek göremezdim onu sabah uyurken işe gider, akşam uyuduktan sonra eve dönerdi .Çok çalıştığını düşünürdüm çünkü neredeyse iki haftada bir alışverişe götürürdü bizi .Her istediğimi alırdım ama az görürdüm işte .Bir haftasonları öğlene kadar uyuduğu için uyurken görürdüm bir de uyandığı an giyinip evden çıktığı zaman .Allah'ı var hiç bana bir şey yapmazdı .Zaten ne yapacaktı ki kafamı okşar geçerdi .Öyle de değildi işte ayakkabılarımı bir gece önceden boyadığını özenle kenara koyduğu günleri de bilirdim .Geç gelirdi ama olsun çok çalışıyordu yani öyle sanıyordum .8 yaşındayken gelip bana ayrı evlerde kalacağımızı söylediler bana .Ben ve annem, anneannemlerde; babam başka bir evde kalacaktı .Anlamadım ilk başta .Oyun gibi geldi .Ne yani ?Biz bir aile olamayacak mıydık ?Babam olmayacak mıydı ?E öyle aile olmazdı ki ..Herkesin bir babası vardı .
Annem, babamla görüşeceğimi ama aynı evde kalamayacağımızı anlattı bana .Anlamadım tabi .Ben alışık değildim ki anneanne, dede baskısına ..Annemin sürekli ağlamasına .Kitap okumayı çok severdim .Ta o zamandan gelen alışkanlık işte .İstediğim bir kitabı paramız yetmediği için alamayacağını söyleyen annem, bana bir çok şeyi o zaman kafama dank ettirmişti sanırım .Ne o her hafta alışverişe çıkan aile olabilecektik ne de kendimizi toparlayabilecektik sanıyordum .

Hatırlamıyorum ben çok sorun çıkarmışım babasız olduğum için .Benim yüzümden bir kez daha barışmış annem .Annemi suçlamışım çünkü babamı bıraktın diyerek ..Öyle öyle sevgisiz, mutsuz ve kavga dolu bir ortamda lise 1'e kadar geldim işte .Lise 1'de ayrılmak istediklerini söylediler tekrar .Bu sefer karar onlarındı .Büyümüştüm ve yapacak bir şeyim yoktu .

Eee ne var bunda değil mi ?İlk anne babası ayrılan çocuk ben miydim sanki ?Annem de benim babam da .İstediğim zaman görüşürüm di mi ?
Benim hikayem biraz daha farklıydı işte ..Siz hiç lisede alan seçerken ''fen bölümünü seç yoksa seni evlatlıktan reddederim, konuşmam'' diyen bir babaya sahip oldunuz mu ?
Siz hiç ayrılıkların asıl sebebinin içki, kumar, başka kadın olduğunu öğrendiğinizde hiçbir şey diyemeden yaşadınız mı ?
Peki hiç ömründe bir kere karnesinde zayıf getirdi diye '' ne biçim kızsın sen, hiçbir halt olmaz senden anca gez başka bir halt olduğu yok senden'' diyen bir babaya sahip oldunuz mu ? ve bütün bunları söylerken sizden uzakta yaşayıp, sizinle bir kere bile konuşmadığını düşünün ..Yani yaşadığınız olaylardan hiç haberi olmayan bir baba ..Onun yüzünden eve haciz geldiğini bile bilmeyen bir baba .
Bir de ağlayıp duran, psikolojik sorunları olan bir anne ekleyin .15-16-17 yaşlarımı böyle geçirdim ben .
Çocukluğumda aklımda kalanlar mı ?Çok bir şey değil ..Kavga, gürültü, o bu şu ..

Hâl böyle giderken siz hiç en yakınım dediğiniz arkadaşlarınızdan ''sen sorunlusun her şey beklenir senden'' kelimelerini duyup öylece ortada kaldınız mı ?

Ben yaşadım bunları ve buraya yazamayacak kadar bir çok şeyi .
Dedim ya başlıkta da bunları sadece kendim için yazdım, ve sana yazdım baba ..Şimdi konuşmaya çalıştığın, özür dilediğin, yıllarca sadece kötü söz söyleyip canını yaktığın kızın var ya hani .O artık 20 yaşında .
Şimdi zor da olsa arasını düzgün tutmaya çalıştığı bir annesi ve idarelerle yaşadığı bir hayatı var .Bu yaşına kadar bir çok şeyi tattı .İlk kalp kırıklıkları, ilk gözyaşları, ihanet, ikiyüzlülük ..Hepsiyle tanıştı ve hepsini ilk yaşatan sendin .Sonra gerisi geldi ..''Neden konuşmuyorsun benle ?Ben seni çok seviyorum'' diyorsun ya hani ..Ben seni yanımda isterken sen gittin .Şimdi sen istiyorsun ama ben daha dönmem .

Ben bu ülkede genç bir kadınla, onun genç kızının yaşabileceği tüm zorlukların neler olduğunu biliyorum .Arkamızdan konuşulanların, her yerde kabul görmeyişimizin, garip gözlerin bakışlarını biliyorum ve hâlâ yaşıyorum .

Son olarak ..Bu senin için akıttığım son gözyaşları .Ne bundan sonra her gece yattığımda aklıma geldiğinde ağlarım ne de aklıma getiririm seni .
Kendim için yazdım, kendim okudum, kendim ağladım .Bu son .

Günü geldiğinde kızın, senin bıraktığın enkazın altından çıkmış olacak ve bu da o günün ilk başlangıcı ..

Mim- Mim- Mim

Uzun zamandır giremiyordum bloguma çok özlemişim ve gelir gelmez mimlenmiş olduğumu gördüm. Derinlik Sadeliktir blogunun sahibi sevgili deep mimlemiş beni.

Mim Konusu: Eğer bir zaman tüneli olsaydı -geçmişten ya da gelecekten- hangi zamana gitmeyi, kimi, hangi olayı görmek isterdiniz?
 
Ayy çok cici bir mim.
Şu sıralar çok meşhur diye demiyorum ilk çıktığı zaman okumuştum ''Moskof Cariye'' kitabını ve hayran olmuştum Hürrem Sultan'a .Sonra dizisi çıktı daha hoş oldu tabi.
Çoğu kişi sevmez Hürrem'i .Osmanlı'yı yıkan kadın olarak gösterirler onu ama yaşamını bilen biri hak verir Hürrem'e ve gerçekten çok zeki olduğunu düşünür .Ben de öyleyim .Çok fazla merak ediyorum Hürrem'i .Aslında Osmanlı zamanını .Kanuni dönemini .O en ihtişamlı zamanları .Tüm dünyanın bizden korktuğu o zamanları.
 
Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşayıp, Hürrem Sultan'ı görüp, onun en yakın arkadaşı olmak isterdim yani.

8 Mayıs 2011 Pazar

İyiki Doğdum Ben !

Evet bu post sadece bana ait bir şey oldu.

8 Mayıs kendi doğum günüm olsa bile bir de anneler günü oldu .Tüm annelerin anneler günü kutlu olsun :)

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Hem Yakışıklı Hem Becerikli Hem Aşık

Başlık ne kadar çekici geliyor değil mi ?Hangimiz istemeyiz öyle birini ?Hep deriz tip çok önemli değil kişiliği güzel olsun diye ama bi düşünün hem yakışıklı hem size deliler gibi aşık hem de pek becerikli.
Hayal diyorsunuz değil mi? Yok yok cık değil .Var öyle biri .

Mehmet Günsur. Anem bu sevilmez mi? Al bunu besle evde öyle yani.
18 Mayıs 1975 doğumlu, İtalyan Lisesi mezunu .O yüzden İtalyan filmlerinde görmemiz normal kendisini.

Ülkemizi yurt dışında da temsil edebilecek erkek oyuncuların başında da gelir kendisi .
Zaten surata bakınca ''yakışıklı'' kısmı çok açık ortada .
Yakında Jessica Biel ve Blake Lively ile ''My Heart adlı Amerikan filminde göreceğiz kendisini .Jessica Biel ile başrolde.
Ülkemizde de son zamanların güzel türk filmlerinden biri olarak adlandırılan ''Aşk Tesadüfleri Sever'' filmindeki oyunculuğuyla göz doldurmuştu zaten .E böylece ''yetenekli'' kısmı da oldu.

Vee en önemlisi muhteşem bir aşık .Karısını çok seviyor, 2'de güzel çocuğu var.
İzleyeniniz var mı bilmiyorum ama en azından denk gelmişsinizdir şu ütü reklamına televizyonlarda .
Mehmet Günsur'u seçtikleri şu ütü reklamı hani, sonunda karısına aşkını söylediği reklam hani ..
Böylece de ''aşık'' kısmı da tamamlamış oldu .

Bana göre tek eksik yanı sadece romantik filmlerinin aranan yüzü olması .Sanırım bu da fazla yakışıklı görünen suratı yüzünden .

Onun dışında siz bu yazıyı okuyanlar,civcivlerim, umarım istediğiniz gibi bir hayat sürersiniz ve mutlu bir hayatınız olur .

Öpüüldünüüz :)

3 Mayıs 2011 Salı

Yepyeni Bir Mim

Eveet yeni ve sevimli mimimizle karşınızdayım . Sevgili deep mimlemiş beni.

Mim konumuza gelelim : Her seferinde izlemekten zevk aldığınız, vazgeçemediğiniz Yeşilçam yapıtı hangisidir? (çok duygulandığınız, ağladığınız ve güldüğünüz de olabilir)

Bayıldım bu mim'e .Çok fazla film izleyen biri olarak hele de.


Ben ilk öne ''Selvi Boylum Al Yazmalım'' demek istiyorum .Atıf Yılmaz tarafından yönetilen Kadir İnanır ve Türkan Şoray'ın başrollerini oynadığı film.
İlyas ve Asya .

"Sevgi neydi?Sevgi iyilikti,dostluktu.Sevgi emekti..." cümlesi de son sahneden alınmış ve hâlâ hatırlanan bir cümle.
Aslında Türkan Şoray'ın filmlerini çok severim ben.

Ve bir deee
Türkan Şoray ve Ediz Hun'un başrollerinde oynadığı ''Tatlı Meleğim'' .Tam bir romantik-komedi ve çirkin biri nasıl da melekler gibi olur onu öğreniyoruz bu filmde .
Tekrar tekrar bıkmadan usanmadan izleyeceğim bir film bu .

Eveet evet benden bu kadar ama bu mimi okuyan herkes kendini de mim'lenmiş saysın .Merak ediyorum ve izlemediğim filmler varsa izlemek istiyorum sizin söylediklerinizden.

1 Mayıs 2011 Pazar

Bir Film Severin Günlüğünden: Kaybedenler Kulübü


Evet başlıktan da anladınız zaten bu blog yazısının konusunu .Yine bir film.Türk filmi.

25 Mart'ta vizyona girmiş olan filmimiz hâlâ vizyonlarda gösterimde.

Tolga Örnek'in yönettiği filmde; Nejat İşler,Yiğit Özşener,Ahu Türkpençe,İdil Fırat gibi yakından tanıdığımız ünlüler var.
Aslında daha film vizyona girmeden önce sosyal medya'da çok fazla yankı buldu ve 25 Mart çok çabuk gelsin istendi.
Çoğu kişiye de adı çekici geldi zaten, ''Kaybedenler Kulübü'' .Çoğu insana yaşadığı aşk acısı yoğunluğu kıvamında bir film gibi göründü.
Bense sadece merak ettim ve izledim.Nejat İşler'i de çok sevmem zaten .Oyunculuğuna saygım sonsuz ama o ayrı.

Konumuza gelecek olursak; Kaan(Nejat İşler), ''38 yaşında alternatif kitaplar basan bir yayınevini işleten, fotoğraf çeken ve son derece entellektüel bir tip. Çok fazla kuralları, katı prensipleri var.Bunları bozmaktansa ölmeyi tercih edecek derecede .'' ve Kaan'dan bir kaç yaş küçük,profesyonel olarak DJ 'lik yapan, kadıları çok seven, alkole bayılan ve gündüzleri adı geçen ''Trip'' barını işleten Mete(Yiğit Özşener)'nin geceleri hiç kimse dinlemiyormuşcasına yaptıkları radyo programıyla başlıyor filmimiz.
Gerçekten de kimse dinlemiyor gibi yapıyorlar programı; biraz sapık, biraz ağırdan ve biraz boş .
Zamanla bu umursamaz program yapma ve kendileri gibi olma dinleyicileri kendine çekiyor ve şöhret olma yolu açıyor onlara.Artık herkes tarafından dinlenen bir program yapmalarına rağmen yaptıkları şeyden vazgeçmiyorlar.Yaptıkları şeyden asla vazgeçmedikleri gibi eski hayatlarına da devam edip her gece barlarda ve ayrı kızlarla takılmaya da devam ediyorlar.

Bir gün Kaan'ın hayatına Zeynep(Ahu Türkpençe) giriyor ve aşkı tattığını hissedip onunla yaşamaya, bir yaşamı idare ettirmeye çalışıyor.İdare ettirmeye çalışıyor diyorum çünkü Zeynep; başarılı, güzel bir mimar.Ayrı hayatlara sahip ilişkilerini yürütme çabaları, idare edişleri..Zeynep'in, Kaan'ın radyo programının konusuna karışmaya çalışması ve Kaan'ın hiç vazgeçmediği prensipleri giriyor aralarına .

Burada herkes kendi kaybettiği şeyleri buluyor, kendi geçmişine dönüp bir şeyler sorguluyor, yanlışlarını tartıp ölçüyor .
Film böyle bir film işte ve artık film bittiğinde kendinizi ''Kaybedenler Kulübü''nün bir üyesi sayabilirsiniz.. 

İzleyecekseniz şimdiden iyi seyirleeer .. :)

Dip not: Fragmanını da paylaşayım dedim, iyi ettim sanırım .

Mim -Mim- Mim


Amanın buralara ilk geldiğimde ''mim ne?'' deyip duruyordum .Neredeyse mim yazılı bütün başlıkları takip ettiğim bloglarda okudum.Sonunda anladım tabi nasıl bir şey olduğunu.Başıma da gelmiş oldu hoş oldu.

Yazılarını çok sevdğim ve iyiki takip ediyorum dediğim Kim Kime Dum Duma blogunun sahibi Dilara mimlemiş beni.
Çokta güzel bir mim hem de.Konumuz ''Blog açma hikayeniz var mı? Varsa nedir? Buralara yolunuz nasıl düştü ve neler hissediyorsunuz?

Düşünüyorum da daha yeni açtım blogumu çok zor olmasa gerek ama vallahi zorlanıyorum hatırlamakta.(et yememekten kaynaklı sanırım)

Ocak 2011'de başladım ve tek nedenim vardı buraya girmek için.O aralar fazla mutsuz ve yorgun hissediyordum kendimi .Aile ve arkadaş çevresiyle olan sorunlarım o kadar fazlaydı ve kimseyle konuşamıyordum ki bu beni yerin dibine, mutsuzluğa daha fazla sürüklüyordu .Böyle düşündüğüm bir günde bakmışım sabah 4 sularında kendime ait bir blogum var.
Böyle yolum düştü buraya .Sadece kendimle ilgili, kendi sevdiğim şeylerle ilgili yazmaya karar verdim sonra.
Neler hissediyorum derseniz, şimdi Ocak 2011'den çok daha iyi durumdayım(Allah nazarlardan korusun, hiç bozmasın.) ve giderek düzeleceğime inanıyorum .Bu durumda blogumunda payı olduğunu düşünüyorum .Bazen hiçbir şey yapmadan saatlerce takip ettiğim blog yazarlarının yazılarını okuyup bilgisayar başından kalktığımda kendimi daha mutlu ve huzurlu hissediyorum.Herkesin bir hikayesi var, herkes bir şeyler çekiyor, canı yanıyor, üzülüyor ama biz yazıyoruz,paylaşıyoruz.
Bu yüzden burada olmaktan ve bu mimi cevaplıyor olmaktan ziyadesiyle memnunum.


Bu mim bu yazıyı okuyan herkese ithaf edilmiştir ve okuyanlar da mimlenmiş sayılıp cevap verebilir.